bugün
- anın görüntüsü16
- filistin'in türklere ihanetleri sıralı tam liste20
- nişanlı kalmanın saçma olması13
- bir müslüman olarak filistin benim meselem değil20
- bu başlıkta konya'yı övüyoruz12
- icardi190515
- akp chp yakınlaşması12
- tayyip erdoğan'ın israil anadolu'ya girecek demesi21
- ileride evleneceğiniz kişi şuan ne yapıyor8
- beni özlediniz mi8
- okula bikiniyle gelen kız8
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması16
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı21
- 15 mayıs 2024 türkiye japonya voleybol maçı13
- karşı cinse giyim önerileri16
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım20
- türklerin çok kolay devlet kurması9
- karadeniz bölgesinde yaşamak11
- maca sekiz13
- türklerin ingilizce konuşamama nedenleri22
- en obez özelliğiniz17
- mauro icardi'nin karısı9
- larisalisa'nın parayla şukulatması8
- namuslu erkek bulmanın çok zor olması16
- herkesin merak ettiği o piç erkeğim soru alayım18
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi18
- sütyen takmaktaki inanılmaz mantık hatası19
- şampiyonluk için yanak okşatmak52
- gençler iş beğenmiyor8
- sevdiğiniz sözlük yazarları16
- kızılcık şerbeti dizisi12
- iki adım atınca kan ter içinde kalmak8
- embesil yazarlar8
- öpüşme ile bulaşan hastalıklar8
- en nefret edilen yazarlar8
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin14
- kaç yaşındaki insan evde kalmıştır14
- larisalisa15
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri16
- aç karnına poğaça yemek11
- otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin zamlanması19
- jose mourinho28
- en dindar özelliğiniz12
- chat sitesi kurmak9
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok11
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
entry'ler (273)
bir şeye ihtiyacının olmasıdır. *
saçma sapan bir kurguya sahip dizi. ne yani, artık manyetik alan iletken içindeki elektronları hareket ettirmiyor mu? fizik kanunları değişti de bir bu mu değişti lan? o zaman ateş de ısıtmasın, bir şeyi itince hareket etmesin... elektriğin artık üretilememesi de aynen böyle bir şey. bu kadar saçma bir kurgunun anoloji kasmaktan kaynaklandığını zannediyorum. şunu direk işleselerdi, çok daha mümkün ve tutarlı bir şey çıkardı: (bkz: peak oil)
ezberci eğitim sisteminin yanlışlığını gösterir.
geleceğe gitmenin haram olduğunu düşünenler var çünkü bu sırada birçok namaz kaçırılıyormuş. ama geçmişe giderken de vakitler henüz girmemiş olduğundan namaz borçları düşüyor, kılınmış farzlar da nafile hükmüne geçiyormuş. bazı arkadaşlar bu görüşte.
imf'den kurtulmak gerçekte ne demek? çok özet olarak iki şey: birincisi yurtdışına görece yüksek faiz, reel değerine göre düşük kur politikasından vazgeçmek demektir. ikincisi de gereksiz faiz dışı fazla vermekten vazgeçip, devletin senyoraj hakkını harcamaları ve borç ödemelerini finanse etmek için kullanmaya başlaması demektir.
türkiye'de döviz kuru olması gereken değerin altında mıdır? evet. bizzat tcmb'nin hazırladığı reel kur endeksine göre öyledir. isteyen gider tcmb'nin istatistik sayfasına girip kontrol eder.
türk lirasının faizi dışarıya görece yüksek midir? hiç şüphesiz öyledir. isteyen herhangi bir forex sitesinin swap faizleri veya taşıma maliyetleri verileri sayfasını açar ve oradaki muhtemelen işlem gören bütün kurların içinde en yüksek faizi veren para birimine sahip olduğumuzu görür. zaten bu faizi vermesek, döviz kuru seviyesi de olması gereken düzeyin altında olmayacaktır.
gelelim faiz dışı fazlaya. devlet vatandaşlarından vergi alıyor ama bunun hepsini vatandaşları için harcamıyor. bir kısmını borç ödemek için kullanıyor. işte devletin gelirleri ile faiz ödemeleri dışındaki harcamaları arasındaki bu farka faiz dışı fazla deniyor. faiz dışı fazlanın yüksek olmasını isteyen imf zihniyetidir. bahanesi nedir? yüksek faiz dışı fazla verirsenin borcunuz da düşer. iyi de devletin borcunun düşmesini isteme sebebimiz nedir? milli gelirimizin daha az bir kısmını faiz ödemelerine ayırmak istememiz değil mi? o halde devletin borcu düşerken veya da en azından milli gelire göre oranı azalırken, özel sektörün ve hane halkının borçlarının milli gelirden daha fazla artmasının kötülüğünün görülememesinin izah edilebilir bir tarafı var mı? ülkecek faizli borca boğulmuş durumdayız, devletin borcu düşse ne olur? peki ya devletin borcunun düşmesinin halkın borçlandırılabilmesi için güvence teşkil ettiğini söylesem? yani ya ülkecek borçluluğumuzun artma sebebi devletin sıkı bütçe politikalarıyla yabancı sermayedarlara verdiği güven ise? o halde devletin borçlarını azaltmak istemesinin ne anlamı kalıyor? önemli olan ülkecek dış borçlarımızın milli gelire oranının azalması değil de neden devletin borçlarının azalması olsun? üstelik devletin borcundaki artış, özel sektörün ve hane halkının borcundaki aynı miktardaki artıştan çok daha iyidir çünkü faizi çok daha düşüktür. ayrıca devlet, borçlarının milli gelire oranını azaltmayıp, yüksek faiz dışı fazla vermek yerine bu kaynağı milli gelirini arttırmak için, borcu için ödediği faiz oranından daha verimli projelerde kullansa daha mantıklı olmaz mı? elinizde 100 lira var. bununla borcunuzu öderseniz önümüzdeki dönem için 5 liralık faiz yükünden kurtulmuş ve borcunuzu da azaltmış olursunuz. ama bir iş fikriniz de var ve parayı buna yatırırsanız önünüzdeki dönemde 10 lira kazanacaksınız... ne yaparsınız? einstein değilsiniz belki ama olmanıza da gerek yok, o kadar zor değil bu sorunun cevabı. işte imf'nin yüksek oranda faiz dışı fazla vermeyi dayatma amacı, bu kadar basit bir soruya yanlış cevabı vermenizi sağlamaktır. sen faiz dışı fazlaya ayırdığın kaynakla yenilenebilir enerji kaynaklarına, rüzgar tribünlerini üretecek sanayiye, biyo-yakıta, tarımsal üretimin modernizasyonuna ve regülasyonuna, eğitime... yatırım yapabilirsin. bunları yapıp her yıl milyarlarca dolar borç almaktan kendini kurtarabilirsin. ama sen napıyorsun? borcunu azaltıyorsun. böylece özel sektörüne ve hane halkına daha yüksek faizle kredi veriliyor, onlar da harcama yapıyor, sen de bu harcamadan vergi alıyorsun, bütçen fiyakalı duruyor... ya halkının bütçesi? neyse kısa kesiyorum dizi izleyeceğim. yüksek faiz dışı fazla veriyor musun? evet veriyorsun. mesela 2012'de ilk 8 ayda 27.7 milyar lira faiz dışı fazla vermişsin. eğitimde, innovasyonda, döviz gideri azaltıcı kapasite arttırıcı yatırımlarda, enerji üretiminde ve verimli kullanılmasında... kullanabileceğin 27,7 milyar lirayı borç ödemek için kullanmışsın. sen bunu yaparken vatandaşların borçlandıkça borçlanmış, faize batmış. durumu anlamak için: (bkz: 182 milyar dolar borç ile 463 milyar tl gelir)
son olarak senyoraj geliri hakkının kullanımı hakkında: (bkz: devletin kendi parasını bankalardan borçlanması)
ve imf hakkında bir yazı daha; (bkz: 47 yıllık borcu 10 senede ödeen hükumet/#16947489)
yani imf dayatmaları halen devam ediyorsa bir standbye anlaşması yapılmış yapılmamış, önemi yok.
değer misiniz bilmiyorum ama dizi izlemekten feragat edip yazdım o kadar. tekrar tekrar okuyup anlamaya çalışın ki bir işe yarasın.
türkiye'de döviz kuru olması gereken değerin altında mıdır? evet. bizzat tcmb'nin hazırladığı reel kur endeksine göre öyledir. isteyen gider tcmb'nin istatistik sayfasına girip kontrol eder.
türk lirasının faizi dışarıya görece yüksek midir? hiç şüphesiz öyledir. isteyen herhangi bir forex sitesinin swap faizleri veya taşıma maliyetleri verileri sayfasını açar ve oradaki muhtemelen işlem gören bütün kurların içinde en yüksek faizi veren para birimine sahip olduğumuzu görür. zaten bu faizi vermesek, döviz kuru seviyesi de olması gereken düzeyin altında olmayacaktır.
gelelim faiz dışı fazlaya. devlet vatandaşlarından vergi alıyor ama bunun hepsini vatandaşları için harcamıyor. bir kısmını borç ödemek için kullanıyor. işte devletin gelirleri ile faiz ödemeleri dışındaki harcamaları arasındaki bu farka faiz dışı fazla deniyor. faiz dışı fazlanın yüksek olmasını isteyen imf zihniyetidir. bahanesi nedir? yüksek faiz dışı fazla verirsenin borcunuz da düşer. iyi de devletin borcunun düşmesini isteme sebebimiz nedir? milli gelirimizin daha az bir kısmını faiz ödemelerine ayırmak istememiz değil mi? o halde devletin borcu düşerken veya da en azından milli gelire göre oranı azalırken, özel sektörün ve hane halkının borçlarının milli gelirden daha fazla artmasının kötülüğünün görülememesinin izah edilebilir bir tarafı var mı? ülkecek faizli borca boğulmuş durumdayız, devletin borcu düşse ne olur? peki ya devletin borcunun düşmesinin halkın borçlandırılabilmesi için güvence teşkil ettiğini söylesem? yani ya ülkecek borçluluğumuzun artma sebebi devletin sıkı bütçe politikalarıyla yabancı sermayedarlara verdiği güven ise? o halde devletin borçlarını azaltmak istemesinin ne anlamı kalıyor? önemli olan ülkecek dış borçlarımızın milli gelire oranının azalması değil de neden devletin borçlarının azalması olsun? üstelik devletin borcundaki artış, özel sektörün ve hane halkının borcundaki aynı miktardaki artıştan çok daha iyidir çünkü faizi çok daha düşüktür. ayrıca devlet, borçlarının milli gelire oranını azaltmayıp, yüksek faiz dışı fazla vermek yerine bu kaynağı milli gelirini arttırmak için, borcu için ödediği faiz oranından daha verimli projelerde kullansa daha mantıklı olmaz mı? elinizde 100 lira var. bununla borcunuzu öderseniz önümüzdeki dönem için 5 liralık faiz yükünden kurtulmuş ve borcunuzu da azaltmış olursunuz. ama bir iş fikriniz de var ve parayı buna yatırırsanız önünüzdeki dönemde 10 lira kazanacaksınız... ne yaparsınız? einstein değilsiniz belki ama olmanıza da gerek yok, o kadar zor değil bu sorunun cevabı. işte imf'nin yüksek oranda faiz dışı fazla vermeyi dayatma amacı, bu kadar basit bir soruya yanlış cevabı vermenizi sağlamaktır. sen faiz dışı fazlaya ayırdığın kaynakla yenilenebilir enerji kaynaklarına, rüzgar tribünlerini üretecek sanayiye, biyo-yakıta, tarımsal üretimin modernizasyonuna ve regülasyonuna, eğitime... yatırım yapabilirsin. bunları yapıp her yıl milyarlarca dolar borç almaktan kendini kurtarabilirsin. ama sen napıyorsun? borcunu azaltıyorsun. böylece özel sektörüne ve hane halkına daha yüksek faizle kredi veriliyor, onlar da harcama yapıyor, sen de bu harcamadan vergi alıyorsun, bütçen fiyakalı duruyor... ya halkının bütçesi? neyse kısa kesiyorum dizi izleyeceğim. yüksek faiz dışı fazla veriyor musun? evet veriyorsun. mesela 2012'de ilk 8 ayda 27.7 milyar lira faiz dışı fazla vermişsin. eğitimde, innovasyonda, döviz gideri azaltıcı kapasite arttırıcı yatırımlarda, enerji üretiminde ve verimli kullanılmasında... kullanabileceğin 27,7 milyar lirayı borç ödemek için kullanmışsın. sen bunu yaparken vatandaşların borçlandıkça borçlanmış, faize batmış. durumu anlamak için: (bkz: 182 milyar dolar borç ile 463 milyar tl gelir)
son olarak senyoraj geliri hakkının kullanımı hakkında: (bkz: devletin kendi parasını bankalardan borçlanması)
ve imf hakkında bir yazı daha; (bkz: 47 yıllık borcu 10 senede ödeen hükumet/#16947489)
yani imf dayatmaları halen devam ediyorsa bir standbye anlaşması yapılmış yapılmamış, önemi yok.
değer misiniz bilmiyorum ama dizi izlemekten feragat edip yazdım o kadar. tekrar tekrar okuyup anlamaya çalışın ki bir işe yarasın.
asgari ücret uygulamayan ülkelerde de ya vatandaşlık ya da işsizlik maaşı uygulaması vardır. işsizlik maaşı da bizdeki gibi sadece belli bir süre çalışanları değil herkesi kapsar. iş için başvurursun, devlet sana niteliklerine uygun iş bulur, iş buluncaya kadar da sana işsizlik maaşı öder. iş bulunduğu halde gitmezsen maaşının bir kısmını keser. bu şekilde hem çalışmaya teşvik eder, hem de piyasada ücretlerin belli bir seviyenin üzerinde kalmasını sağlar. nihayetinde emeğin karın tokluğuna çalışmaya razı olması önlenir. ayrıca asgari ücretleri bizden düşük görünen birçok doğu avrupa ülkesinde hem asgari ücretle çalışan kişi sayısının çalışan sayısına oranı bizdeki kadar fazla değildir, hem de devletin gıda, kira, elektrik, su, gaz.. vs. için vatandaşlarına başka destekleri vardır.
ortalamalar, bir veri kümesini en iyi temsil edecek değeri bulmak için hesaplanırlar ama birçok farklı ortalama hesaplama metodu vardır. sözkonusu milli gelir olunca ise, en iyi hesaplama yolu basit aritmetik ortalama olamaz. şöyle anlatalım meseleyi:
diyelim ki bir sınıftaki 5 kişinin sınav notları; 45, 50, 57, 59, 95.
basit ortalama ile bakacak olursak, eğer 60 ve üstü değerler başarılı kabul ediliyorsa bu sınıf gerçekten de başarılı sayılabilir çünkü sınıfın ortalaması 60 puanın üzerindedir. oysa sınıftaki 5 kişiden 4'ünün notu 60'ın altındadır. peki notların medyanını aldığımızda...
bu durumda sınıfın başarısını temsil eden puan 57 olacaktır ve 5 kişiden 4'ünün 60 puanın altında kalarak başarısız olduğu bu sınıfı başarılı ilan etme mantıksızlığına düşülmeyecektir.
nüfusu düz hesap 75 milyon alıp, son açıklanan 12 aylık milli gelir toplamı olan 1 trilyon 369 milyar 441 milyon 136 bin tl'yi buna böldüğümüzde kişi başına milli gelir yıllık 18 bin 259 tl çıkıyor. peki ya medyan? medyanı da pratik olarak şöyle tahmin edebiliriz. tüik geçenlerde nüfusun yüzde 20'lik dilimler halinde milli gelirden aldıkları payları açıkladı. bu istatistike göre en zengin yüzde 20'lik nüfusun geliri, en fakir yüzde 20'lik nüfusun gelirinin 8 katına eşitti. bu oran çok uzun zamandır da çok çok az değişti. işte bu gelir paylaşımını görmek için hesaplanan istatistikte, 5 bölüme ayrılmış nüfusun üçüncü yüzde 20'lik diliminin gelirden aldığı pay yüzde 15.2 olarak ilan edildi. 75 milyonun yüzde 20'si 15 milyon olduğuna göre, kişi başına düşen medyan gelirin 13 bin 877 liraya yakın olmasını bekleyebiliriz. tabi bir açıklama yapalım, bu medyan milli gelir miktarına kişilerin eline doğrudan nakit olarak geçmeyen ama eğitiminden, sağlığına, çevre temizliğinden yoluna, sokak aydınlatmasına vs... varıncaya kadar yararlandığı ayni kamusal mal ve hizmetlerin değerleri de dahildir.
şimdi sormak gerekiyor hangi rakam kişi başına düşen milli geliri daha iyi temsil ediyor? 18 bin 256 lira ya da son bir yıllık dolar fiyatı ortalamasıyla hesaplarsak 10 bin 119 lira mı; 13 bin 877 lira veya da 7 bin 690 dolar mı?
diyelim ki bir sınıftaki 5 kişinin sınav notları; 45, 50, 57, 59, 95.
basit ortalama ile bakacak olursak, eğer 60 ve üstü değerler başarılı kabul ediliyorsa bu sınıf gerçekten de başarılı sayılabilir çünkü sınıfın ortalaması 60 puanın üzerindedir. oysa sınıftaki 5 kişiden 4'ünün notu 60'ın altındadır. peki notların medyanını aldığımızda...
bu durumda sınıfın başarısını temsil eden puan 57 olacaktır ve 5 kişiden 4'ünün 60 puanın altında kalarak başarısız olduğu bu sınıfı başarılı ilan etme mantıksızlığına düşülmeyecektir.
nüfusu düz hesap 75 milyon alıp, son açıklanan 12 aylık milli gelir toplamı olan 1 trilyon 369 milyar 441 milyon 136 bin tl'yi buna böldüğümüzde kişi başına milli gelir yıllık 18 bin 259 tl çıkıyor. peki ya medyan? medyanı da pratik olarak şöyle tahmin edebiliriz. tüik geçenlerde nüfusun yüzde 20'lik dilimler halinde milli gelirden aldıkları payları açıkladı. bu istatistike göre en zengin yüzde 20'lik nüfusun geliri, en fakir yüzde 20'lik nüfusun gelirinin 8 katına eşitti. bu oran çok uzun zamandır da çok çok az değişti. işte bu gelir paylaşımını görmek için hesaplanan istatistikte, 5 bölüme ayrılmış nüfusun üçüncü yüzde 20'lik diliminin gelirden aldığı pay yüzde 15.2 olarak ilan edildi. 75 milyonun yüzde 20'si 15 milyon olduğuna göre, kişi başına düşen medyan gelirin 13 bin 877 liraya yakın olmasını bekleyebiliriz. tabi bir açıklama yapalım, bu medyan milli gelir miktarına kişilerin eline doğrudan nakit olarak geçmeyen ama eğitiminden, sağlığına, çevre temizliğinden yoluna, sokak aydınlatmasına vs... varıncaya kadar yararlandığı ayni kamusal mal ve hizmetlerin değerleri de dahildir.
şimdi sormak gerekiyor hangi rakam kişi başına düşen milli geliri daha iyi temsil ediyor? 18 bin 256 lira ya da son bir yıllık dolar fiyatı ortalamasıyla hesaplarsak 10 bin 119 lira mı; 13 bin 877 lira veya da 7 bin 690 dolar mı?
"kavilmler göçü ile başlayan ortaçağ'dan bahsedilmiyor olsa gerek."
ortaçağ batı roma imparatorluğu'nun sona ermesiyle başlatılır 476 yılıyla. http://tr.wikipedia.org/w....C3.B6k.C3.BC.C5.9F.C3.BC kilise'nin toplum üzerindeki egemenliği erken dönemde güçlenmiş, skolastik düşünce bu çağda ortaya çıkmıştır. erkeni geçi de farketmez zaten başlamış işte, bu dönemin tamamına ortaçağ diyoruz. zaten önemli olan takvimdeki sayılar değil zihniyet. müdahil olma gereğini hissettiren şey, ortaçağ'ın zaman olarak peygamber dönemine denk gelmediğinin zannedilmesiyle ortaya çıkan bilgi yanlışıydı ki bunun söylenmeye çalışan şey açısından da bir önemi yok. ayrıca tartışılan şeyi de çok anlamsız bulduğumu hemen belirteyim zira peygamber dönemine ait en güvenilir sanılan rivayetler bile tarihi belge kesinliğinden uzaktır. bunlara bakılarak herhangi bir çıkarım yapmak, bir tez ortaya atmak veya bir tezi çürütmeye çalışmak gerçek namına bir anlam ifade etmez. evet vaktim bol, napayım. ego tatmini yönü de var işin tabi, deyip kaçıyorum. iyi eğlenceler dilerim.
ortaçağ batı roma imparatorluğu'nun sona ermesiyle başlatılır 476 yılıyla. http://tr.wikipedia.org/w....C3.B6k.C3.BC.C5.9F.C3.BC kilise'nin toplum üzerindeki egemenliği erken dönemde güçlenmiş, skolastik düşünce bu çağda ortaya çıkmıştır. erkeni geçi de farketmez zaten başlamış işte, bu dönemin tamamına ortaçağ diyoruz. zaten önemli olan takvimdeki sayılar değil zihniyet. müdahil olma gereğini hissettiren şey, ortaçağ'ın zaman olarak peygamber dönemine denk gelmediğinin zannedilmesiyle ortaya çıkan bilgi yanlışıydı ki bunun söylenmeye çalışan şey açısından da bir önemi yok. ayrıca tartışılan şeyi de çok anlamsız bulduğumu hemen belirteyim zira peygamber dönemine ait en güvenilir sanılan rivayetler bile tarihi belge kesinliğinden uzaktır. bunlara bakılarak herhangi bir çıkarım yapmak, bir tez ortaya atmak veya bir tezi çürütmeye çalışmak gerçek namına bir anlam ifade etmez. evet vaktim bol, napayım. ego tatmini yönü de var işin tabi, deyip kaçıyorum. iyi eğlenceler dilerim.
"öncelikle ortaçağ ne alaka, kur'an 1400 yıl önce gönderildi bunu anlayamadık. hem bilim çağındasın, bilimin kaynağı araştırmaktır bundan bihabersin. neden mi ? çünkü araştırsan kur'an'ın indirildiği yılları ve varaka'nın yaşadığı zamanı bulursun.."
tartışma hakkında fikir beyan etmeden sadece şunu söylemek istedim. ortaçağ denilen dönem 3'e ayrılır. karanlık çağ da denilen erken ortaçağ, 476 ile 1000 yılları arasındaki döneme verilen isimdir. avrupa tarihi'nin bir dönemini teşkil etse de zamandan ve coğrafyadan bağımsız olarak ilkel skolastik zihniyeti de temsil eder bu dönem. islam dünyasında bu dönemde düşünce nispeten daha rasyonel olsa da zaman içinde aynı kafa yapısına düşülmekten kurtulunamamıştır. "hem bilim çağındasın, bilimin kaynağı araştırmaktır bundan bihabersin." cümlelerini okuyunca dayanamadım müdahil oldum.
tartışma hakkında fikir beyan etmeden sadece şunu söylemek istedim. ortaçağ denilen dönem 3'e ayrılır. karanlık çağ da denilen erken ortaçağ, 476 ile 1000 yılları arasındaki döneme verilen isimdir. avrupa tarihi'nin bir dönemini teşkil etse de zamandan ve coğrafyadan bağımsız olarak ilkel skolastik zihniyeti de temsil eder bu dönem. islam dünyasında bu dönemde düşünce nispeten daha rasyonel olsa da zaman içinde aynı kafa yapısına düşülmekten kurtulunamamıştır. "hem bilim çağındasın, bilimin kaynağı araştırmaktır bundan bihabersin." cümlelerini okuyunca dayanamadım müdahil oldum.
şöyle bir açıklama getiriliyor sanırım buna. şimdi pırtlanta lüks bir mal olduğu için talebin fiyat esnekliği yüksektir. yani pırlantanın satışlarındaki düşüş, vergi oranındaki artıştan daha fazla olacaktır. sonra da deniyordur ki muhtemelen, üç kuruşluk vergi için hem sektörü küçültmeyelim, hem kurumlar vergisinden de olmayalım vs... bu muhtemel mazeretleridir. ama insan kafasını çalıştırsa, pırlantaya olan talebin ortadan kalkmasının talebin başka bir tüketime veya da yatırıma yönelmesi anlamına geleceğini anlar. hele ki pırlanta bir ithal maldır. ithal mal tüketiminde her azalma kendisiyle aynı büyüklükte milli gelirde artış ortaya çıkarır. devletin milli gelir toplamındaki artıştan elde edeceği verginin, herhangi bir sektörün gelirinden de değil karından alınan kurumlar vergisinin çok çok üzerinde olması beklenir. yani iktisadi mazeret de sunulamaz sektördeki bu vergi avantajına.
atatürk'ü sevmek için milyon tane neden var ama sadece bir tanesi; nerede aşağılık, düşük zekalı, edepsiz, hain, orospu karakterli çıkarcı pislik varsa istisnasız hepsinin atatürk düşmanlığında birleşmesi, atatürk'ü sevmek için başlı başına bir sebeptir. sırf onu sevmek bile bu it köpekle aynı takımda yer almaktan kurtarır... elbette malesef her atatürk'ü seviyorum diyen doğru söylemiyor, atatürkçü olduğunu söyleyen birçok ikiyüzlü de var, atatürk'ü anlayabilecek kapasiteye sahip olmayıp o'nun yolunu zihninde keyfine göre şekillendirenler vs... dolusuyla... itlere malzeme veren de bunlar malesef.
sığır duymaz uydurur.